Nazan Nazik
“Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Bu söz, sadece bir dönemin bilgelik anlayışını değil, aynı zamanda insanın bilgiye, emeğe ve öğretene duyduğu derin saygının sembolüdür. Bugün bu söz kulağa eski bir öğüt gibi gelebilir, ama içinde hâlâ diri duran bir hakikat vardır: Öğretene vefa, bilgiyi verenin emeğine minnettarlık ve öğrenmenin kutsallığı.
Bir harf… Küçük bir sembol gibi görünür. Ama her harf, bir dünyanın kapısını aralar. Bir harf, bir kelimeye dönüşür; kelime düşünceye, düşünce bir fikre, fikir ise uygarlığa. Ve bu zincirin başında, o ilk harfi gösteren, elimize kalemi tutuşturan, zihnimizi aydınlatan bir “öğreten” vardır. Bir anne, bir öğretmen, bir usta, bir hoca, bir rehber…
Kim olursa olsun, bize bir şey öğreten her insan, aslında yaşamımıza bir ışık yakmıştır. Bugünün dünyasında bu sözün ağırlığı, maalesef hafiflemiş durumda. Bilgi kolay erişilir hale geldikçe, değeri de sanki azaldı. Bir zamanlar bir cümle öğrenebilmek için çile çeken insanlar vardı. Şimdi bir tuşla milyonlarca sayfaya ulaşıyoruz ama öğrendiğimiz şeyin kalbine, özüne ulaşamıyoruz. Çünkü bilgiye değil, hızına değer veriyoruz.
Oysa bilginin hakikati, onun ardındaki emeği ve niyeti anlamaktan geçer. “Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” derken kastedilen kör bir bağlılık değildir. Bu sözdeki “kölelik”, minnetin en asil halidir. O harfi öğretene, o bilgiyi paylaşana duyulan bir iç borçtur. Bu borç, parayla ödenmez; saygıyla, vefayla, devam ettirilen bilgiyle ödenir. Gerçek öğretici, insana sadece bilgi değil, ahlak, merhamet, sabır ve insanlık da öğretir. O yüzden bu söz, sadece bir cümle değil; bir medeniyet anlayışının özüdür.
Bugün birçoğumuzun unuttuğu bir şey var: Öğretenin emeğini unutmamak. Bir zamanlar bir öğretmenin, bir ustanın, bir büyüğün bir cümlesiyle hayat yön bulurdu. Şimdi ise çoğu insan, öğrendiği şeyi kimden öğrendiğini bile hatırlamıyor. Hâlbuki insan, ancak teşekkür ettiği sürece insan kalır. Unutmak nankörlüktür, hatırlamak ise insanlığın şerefidir. Bu sözü yeniden hatırlamanın zamanı geldi. Çünkü toplumların çöküşü, bilgi kaybıyla değil, bilgiyi verenin kıymetinin unutulmasıyla başlar. Bir toplum, öğretmenine, ustasına, rehberine, büyüğüne saygı duymayı bıraktığında; orada bilgelik yerini kibire, öğrenme arzusu yerini gösterişe bırakır.
Oysa bilgiye saygı, insana saygının kendisidir. O yüzden bugün, kimden ne öğrendiysek; ister bir kelime, ister bir davranış, ister bir hayat dersi… Hepsinin bir bedeli vardır. O bedel; vefadır, hatırlamaktır, teşekkür etmektir. Çünkü bir harf bile insanı karanlıktan aydınlığa çıkarabilir. Ve o harfi öğreten, aslında bizi kendimize ulaştırandır. “Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözü, bir çağrıdır: Bilgiye, emeğe, insana saygı duymaya yeniden dönelim. Çünkü insanı insan yapan, öğrendikleri kadar; öğretene gösterdiği vefadır.










