Hemingway, Steinbeck, Victor Hugo’dan ilham alan kuvvetli bir kalem ve kitaplara adanmış bir yaşam..
Bu haber 2545 kere okundu.

Hasan Saraç 2010 yılında başladığı yazarlık serüveniyle 15 yıllık deneyimlerini tam 13 kitaba dönüştürdü. 74 Yıllık süreçte kalemini hiç bırakmadı. Başarılarla geçirdiği eğitimini üst kariyerlere taşıdı. Zaman ve mekânın fantastik danslarına sahne olan yeni roman projeleri üzerindeki çalışmalarına devam ediyor.

Yazar Hasan Saraç 1951 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Ankara Fen Lisesi ve ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden mezun olduktan sonra mesleki eğitimlerinin yanı sıra 1985-1987 yılları arasında Harvard Business School yöneticilik programlarına katıldı. Otuz Yedi yıl boyunca değişik sektörlerde işveren ve üst düzey yönetici olarak çalıştı. Çapraz Oyun adlı ilk romanı 2010 yılında, Zaman Gezginleri/Kerim ile Sibel 2012 yılında, 13 Saat+1 Ömür 2013 yılında yayımlandı. 2010-2014 yıllarında Edebiyat Haber sitesinde yazar ve sanatçı portreleri ile kitap tanıtımları yayımlandı. Yönetim Danışmanlığı da yapan Saraç çalışmalarını sürdürüyor.

Kitap okumaya başlayalı neredeyse 50 yıl olmuş..

Başlangıçta, lisede tarih öğretmenliği yapan annemin önüme dizdiği romanlar vardı. Ankara’nın sıcak yaz günlerinde birbiri ardına okumaya çalıştığım o kocaman kitaplar. Hemingway’in Silahlara Veda’sı, Steinbeck’in Gazap Üzümleri, Hugo’nun Sefiller’i ve adlarını şimdi hatırlayamadığım daha pek çok eser.

Bir de Bahçelievler’deki tek katlı evimizin odalarına dağılmış raflardan aşırıp gizlice okuduğum bazı kitapları hatırlıyorum. Françoise Sagan’ın Merhaba Hüzünü. Toulouse Lautrec’in biyografisini ve diğerlerini…

Babam Fen Fakültesi’nde fizik profesörüydü. Eve getirdiği işleri bitirdiğinde salondaki kanepeye uzanır, saatlerce aylık tarih dergilerini karıştırır, Osmanlı padişahlarının, Napolyon’un hayat hikâyelerini okurdu.  Ya da Agatha Christie’nin Fransızca baskılarını. Ne dergiler ne de bu kitaplar ilgimi çekerdi o çocukluk yıllarımda. Öte yandan babamın kütüphanesindeki Michel Zevaco’nun on ciltlik Pardayanlar serisi en büyük tutkum olmuştu. Neredeyse artık ezberlediğim satırları döner döner tekrar okur, Catherine de Medici, Fausta, Huguenots, II. Henry arasında nefes nefese koştururken, daha hiç görmediğim Paris’in sokaklarında at sırtında dolanır, hiç tatmadığım Bourgogne şaraplarının buruk lezzetini Pardayan’la birlikte damağımda hissederdim.

O yıllarda Ankara Fen Fakültesi’nde okuyan ağabeyimin minik kütüphanesi ise benim gizli hazinemdi. Jules Verne’in kitaplarıyla başlayan serüven Isaac Asimov, Robert Heinlein gibi efsanevi bilim kurgu yazarlarının yayınlanmış tüm eserlerini bitirinceye kadar devam etti. Aradan seneler geçti. Geleceğin bilinmezliğine olan merakım Aldous Huxley, George Orwell, Frank Herbert, Arthur C. Clarke, Douglas Adams derken, sönmeyen bir tutkuya dönüştü.

Yirmili yaşlarımda ilk olarak Kurt Vonnegut Jr. çıktı karşıma. Ardından Paul Auster, Jerzy Kosinski, Franz Kafka, Marquez, Irvin Yalom, Dostoyevski, Haruki Murakami ve nice diğerleri.

Değişik yazın türleri, biyografiler, tarih, psikoloji…

Eserlerini okuduğum bazı yazarlara gönülden bağlandım. Hayatımın belli dönemlerini onlarla paylaştım. Çevreme onların gözünden bakmaya çalıştım, satır aralarında onların gizemli dünyasıyla buluştum. Yarattıkları karakterlerle birlikte hüzünlendim, birlikte heyecanlandım.

Ve bir gün geldi, içimde usulca bir şeyler değişti.

Artık yazmak istiyordum! 

728×90 – Üst (1)
160×600 – Sol Kayan
160×600 – Sağ Kayan