Onun bunun çocuğu olan adam, binanın giriş kapısında bizi gülümseyerek karşıladı. Kısa ve bodur vücuduna sanki sonradan oturtulmuş kalın boynu ve kel kafasıyla Şrek’i andırıyordu. Emre nin elini avuçlarının arasında unutmuş gibiydi. Yeni bir kuş bulmanın sevinciyle, hem konuşuyor hem de asansöre doğru koşturuyordu.
Beni görmezden gelen halleri dikkatimi çekti. “Kaçıncı kat?” diye sordum, varlığımı hatırlatmak istercesine.
“Dördüncü katta üç dairemiz boş, ama Emre için en ideali, dağlara bakan cephe” dedi. ” Aman da aman nasıl da düşünüyor oğlumu” diye içimden geçirdim. Telefonda görüştüğümüz beyefendi yok herhâlde” .Bu konuda sizi görevlendirmiş olmalı.” diye sordum
Kapıyı açarken omzunun üzerinden sırıtarak baktı “Önce siz daireyi beğenin, gerisi kolay. Ararız gelir hemen,” dedi. Türkçeyi bu kadar düzgün konuşmasına şaşırdım. İngilizce öğrenmek için harcanan yıllarım geldi aklıma. Bir de biz, kendimizi çok zeki sanıyoruz ya… Daire gerçekten de çok hoştu. Emre nin tam istediği gibi. Üniversiteye yakınlığı, sokağın cıvıl cıvıl kalabalığı, kafeler, mekânlar… Her şey, hayallerinin ürünüydü. “Yalnız şu koltuklar… Sanki cüceler için yapılmış. Bir yıkamadan daha geçerse kumaş süpürge içine kaçacak. Otuz yıllık bu eşyalar için fark alıyorsunuz. Yazık değil mi öğrencilere. Pazarlık payı vardır, değil mi?”
“Bin lira düşer abla, “dedi, sakin bir güvenle. Göz ucuyla Emre ye baktım, ışıl ışıldı; yüzü yeni bir başlangıcın çocukça sevinciyle doluydu. Sürekli dişlerini göstererek gülen adama adını sormuş olmalı ki, oldukça yüksek bir sesle ve önemli kişi edasıyla,”Moohammed benim adım! Moohammed” diye cevap verdi. “Diğer daireleri görmeye gerek yok Moohammed,” dedim. Ev sahibini ara, gelsin, sözleşmeyi yapalım.
Aşağıya indiğimizde makam koltuğuna oturmuş gibi kasılan Mevlut Bey e kısaca Emre’yi tanıttı. Yavaşça kalkıp yerini Moohammed’e veren Mevlut Bey bizi belli belirsiz başıyla selamladı. Moo hammed çekmeceden sözleşme kâğıtlarıyla bir deste senet çıkardı. Şaşkınlıkla Mevlüt Bey’e ” Bu senetler neyin nesi ” diye sordum.” On bir aylık senet yapıyoruz, bütün kiracılara aynı şekilde.”
“Niye on bir ay? Haziranda okul biter, ekim ayı şimdi ödenecek. Yani yedi senet yapmanız gerekmiyor mu? Ayrıca Türkiye ‘de senetle ev verildiğini ilk kez duyuyorum, bir sorun olsa oğlum çantasını alıp çıkamayacak öyle mi? Mevlüt Bey söylenenleri umursamaz bir tavırla,
” Sezon ortasında hangi öğrenci ev tutar ya da yaz boyu boş mu kalsın ev” dedi Bak hele, bir de anlayış bekliyor benden_ sanki hayır desem duvarıma ” düşman kiracı” yazacak. Emre hemen araya girdi. “İki yıllık sözleşme yapalım, tabi yaz aylarının kirası ödenecek.” cümlesiyle içimdeki “Adalet bakanı “kısa süreliğine istifa etti. Tam o sırada, kapıdan yüzü düşmüş bir kız öğrenci girdi Mevlut bey hemen fırsatı yakaladı: “Hiç bir öğrenci senetlere itiraz etmedi, isterseniz sorun!” dedi. Kıza döndüm: Kızım senetlerle ilgili bir sorun yaşadın mı? Kız oldukça tedirgin” Ödeme yaptıktan bir kaç hafta sonra senedi alıyorum, “dedi .”Neden ödeme sırasında almıyorsun?” O sırada Mevlut Bey’in sesi yükseldi, her zaman ki güven tonuyla;” Ben burada olmuyorum her zaman, gelir gelmez veriyorum.” İçimden geçen sesi bastıramadım artık: Ya Moohammed parayı aldığını unutursa ya da almadım derse ne olacak? Mevlut Bey, sitemli bir edayla sözümü kesti. “Bizde söz ağızdan çıkar, sözümüze itimattınız yok! “Umarım ağzınızdan çıkıyordur dedim fısıltıyla
Mevlut Bey sözünüze güvenmemi istiyorsunuz ama senetleri dizip mühür basıyorsunuz. Demek ki güven dediğin, hep karşı tarafın işi biz inanacağız, siz imza toplayacaksınız. Ne güzel kolektivist akıl.
Mevlutlar Moohammedler havada uçuşuyor; yerde ise hıyanet kol geziyor. Eh peh peh… sinirlenmeye başladım. Adamın çatlak sesiyle, tıkalı gideri bulmaya çalışan işçilerin matkap sesi birbirine karışmıştı. Sinir sinyali orkestrası! Emre ” Biz annemle dışarıda biraz konuşalım” dedi. Bir sigara yaktım. Avluda bahçeye tırmanan demirden merdivene oturduk. “Anne,” dedi.” Açık senet olmadıktan sonra ne sorun olur ki? Oturduğum ev terörist sığınağı gibi, İn yok cin yok ben böyle bir evde oturmak istiyorum.
“La sen terörist sığınağı ı ne bilin” dedim gülerek. Ev sahibin şeker gibi bir adam hiç sorun çıkarmıyor, babacan. Bunlar Şam şeytanı uğraştırırlar yani… Yine de sen bilirsin. Emre biraz duraksadı sonra kararlı adımlarla içeri girdi.” Aidat ne kadar? Diye sordu. Mevlut Bey “Net bir rakam söyleyemem, bina giderlerine göre değişiyor. “Emre hafifçe kaşlarını çattı ama kafası karışık bir şekilde başını salladı.
Senetleri birer imzayla tam tekmil onayladı. Ve ödeme yaptı ,ben de ekim senedine elimi uzattığım sırada Emre ,hem para hem senet görünecek şekilde telefonla resim çekiyordu ki
Moohammed nasıl bir korkuya düştü görmeliydiniz. Ağzından “soluyarak çekme çekme!” diye bağırıyordu. Sanki o fotoğraf, bütün evrak evrenini yok edecekmiş gibi bir panik! Senetleri ve paramızı alarak dışarı çıktık. Emre ye fısıldadım: “Elin evini gör, evine ısın.
Jale Ak










